Yurt Dışı Alacaklarda Şüpheli Alacak Karşılığı Nasıl Ayrılır?

Yurt dışı ticari alacaklar için Türkiye’de dava açılması, şüpheli alacak karşılığı ayırmak için yeterli midir? Bu yazıda VUK 323. madde, 5718 sayılı Kanun, özelgeler ve Danıştay kararları çerçevesinde, yurt dışı borçlulara yönelik alacakların vergisel karşılıklandırılması tüm yönleriyle ele alınıyor.

Yurt Dışı Şüpheli Alacak İçin VUK 323 Kapsamında Karşılık Ayırma

Yurt dışı şüpheli alacak konusu, vergi mevzuatında hem idari hem de yargısal uygulamalar açısından en çok tartışılan başlıklardan biridir. Türkiye’de dava açılan ancak borçlusu yurt dışında bulunan alacaklar için şüpheli alacak karşılığı ayrılıp ayrılamayacağı, Vergi Usul Kanunu’nun 323. maddesi, özelgeler ve Danıştay kararları ışığında değerlendirilmektedir.

Vergi Usul Kanunu’nun 323. maddesi, ticari ve zirai kazanca konu olan alacakların bazı şartlar altında “şüpheli alacak” olarak kabul edilmesine ve bu alacaklar için karşılık ayrılmasına izin vermektedir. Bu düzenleme bilanço esasına göre defter tutan mükellefler açısından önemlidir ve tahsilinde şüphe oluşan ticari alacaklar için vergi matrahından indirim imkânı sağlar.

Maddeye göre aşağıdaki durumlarda alacaklar şüpheli hale gelebilir:

  • Dava veya icra safhasında olan alacaklar,
  • Yazı ile birden fazla kez istenmesine rağmen ödenmeyen ve dava/icra masrafına değmeyecek derecede küçük olan alacaklar.

Bu karşılık yalnızca teminatsız alacaklar için ayrılabilir ve ilgili hesap döneminde pasifte gösterilmelidir. Tahsil edilirse gelir yazılır, tahsil edilemezse zarara intikal ettirilir.

Bu çerçevede, yurt içi alacaklar için şüpheli alacak karşılığı ayrılmasında ciddi bir sorun bulunmamaktadır. Ancak konu yurt dışı alacaklar olduğunda, hem Vergi Usul Kanunu’nda açık bir düzenleme olmaması hem de idare ile yargı organlarının görüş ayrılığı içinde olması sebebiyle uygulama karmaşıklaşmaktadır.

VUK 323’e Göre Yurt Dışı Şüpheli Alacak Değerlendirmesi

VUK 323. madde metninde yurt dışı alacaklar özel olarak düzenlenmemiştir. Bu nedenle mükellefler, yurt dışı borçlulara karşı Türkiye’de dava açarak veya icra takibi başlatarak bu alacakları şüpheli hale getirip getiremeyecekleri konusunda tereddüt yaşamaktadır.

Vergi idaresi, bu konuda verdiği özelgelerde genellikle yurt dışındaki mahkemelerde dava açılmasını veya o ülkenin icra sistemine göre işlem başlatılmasını şart koşmakta; Türkiye’de dava açılmasını tek başına yeterli görmemektedir. Oysa yargı kararları bu görüşe her zaman katılmamakta, belirli koşullar altında Türkiye’de açılan davaları yeterli kabul etmektedir.

Yurt Dışı Şüpheli Alacaklarda Uygulanacak Hukuk ve Yetki (5718 SK)

Yurt dışı alacaklar söz konusu olduğunda, hangi ülke hukukunun uygulanacağı ve hangi mahkemelerin yetkili olduğu sorusu ön plana çıkmaktadır. Bu konuda temel başvuru kaynağı, 5718 sayılı Milletlerarası Özel Hukuk ve Usul Hukuku Hakkında Kanun (MÖHUK)’dur. 12 Aralık 2007 tarihinde yürürlüğe giren bu kanun, yabancılık unsuru taşıyan özel hukuk ilişkilerinde uygulanacak hukuku ve Türk mahkemelerinin milletlerarası yetkisini düzenler.

Sözleşmede Hukuk Seçimi Varsa

5718 sayılı Kanun’un 24. maddesine göre, taraflar sözleşmede hangi ülke hukukunun uygulanacağını açıkça belirtebilir. Böyle bir hukuk seçimi varsa, alacak ilişkisi doğrudan o hukuka tabi olur. Dolayısıyla yurt dışı alacak söz konusu olduğunda, taraflar örneğin “bu sözleşme Türk hukukuna tabidir” şeklinde bir hüküm koymuşsa, Türkiye’de dava açılması ve buna dayanarak şüpheli alacak karşılığı ayrılması mümkündür.

Hukuk Seçimi Yoksa: En Sıkı İlişkili Hukuk ve Karakteristik Edim

Taraflar arasında hukuk seçimi yapılmamışsa, devreye 5718 sayılı Kanun’un 24/4. maddesi girer. Bu maddeye göre, sözleşme en sıkı ilişki içinde olduğu ülke hukukuna tabi olur. Bu ilişki de genellikle karakteristik edim borçlusu esas alınarak belirlenir.

  • Satım sözleşmelerinde satıcı,
  • Hizmet sözleşmelerinde hizmeti sunan,
  • Vekâlet sözleşmelerinde vekil

karakteristik edim borçlusu sayılır. Bu taraf genellikle Türkiye’de yerleşik ihracatçı firma olduğundan, Türk hukukunun uygulanması ve Türkiye’de dava açılması hukuken mümkündür.

Türk Mahkemelerinin Yetkisi (Madde 40)

Milletlerarası Özel Hukuk ve Usul Hukuku Hakkında Kanun’un 40. maddesi, Türk mahkemelerinin milletlerarası yetkisinin iç hukuk kurallarıyla belirleneceğini hükme bağlar. Bu da demektir ki, iç hukuka göre yetkili olan bir Türk mahkemesi, yurt dışı alacaklara ilişkin davalara bakabilir. Örneğin, alacaklının ikametgahı Türkiye’de ise, dava bu yerde açılabilir.

Yurt Dışı Şüpheli Alacaklarda Tenfiz ve Tanıma Süreci

Yurt dışı alacaklara ilişkin bir dava Türkiye’de açılıp sonuçlandığında, verilen mahkeme kararının yurt dışında geçerli olabilmesi için tenfiz (icra edilebilirlik) ya da tanıma sürecinin işletilmesi gerekir. Bu gereklilik, devletlerin yargı yetkisini yalnız kendi ülkeleri içinde kullanması ilkesinden doğar.

Tenfiz Nedir?

Tenfiz, yabancı bir mahkemede verilen ve kesinleşmiş olan bir kararın, başka bir ülkede hukuki ve icrai sonuç doğurabilmesi için o ülke mahkemesi tarafından onaylanmasıdır. Türkiye’de verilen ve icra edilebilir nitelikte olan bir karar, ilgili ülkede tenfiz edilmeden icra takibine konu olamaz.

Tanıma Nedir?

Tanıma ise, yabancı bir mahkeme kararının yalnızca hüküm doğurması (örneğin bağlayıcılık kazanması) için o ülkede açılacak bir dava türüdür. Eğer kararın doğrudan icra etkisi yoksa (örneğin sadece borcun varlığını tespit ediyorsa), tanıma yeterlidir.

Şüpheli Alacak Karşılığı Açısından Önemi

Türkiye’de açılan bir dava sonucunda elde edilen karar, ilgili yurt dışı ülkede tenfiz edilmedikçe, alacağın tahsilinin ciddi şekilde takip edildiği söylenemez. Bu durumda da şüpheli alacak karşılığı ayrılması, VUK’un 323. maddesinin ruhuna aykırı hale gelir.

Yani:

  • Türkiye’de dava açılırsa → şüpheli alacak karşılığı ayrılabilir,
  • Ancak alacak yabancı borçluya karşı icraya konulacaksa → ilgili ülkede tenfiz zorunludur.

Bu nedenle sadece Türkiye’de dava açılmasıyla yetinilmemeli; bu davanın sonucu ilgili ülkede de tanınmalı veya tenfiz edilmelidir.

Yargı Kararlarında Yurt Dışı Şüpheli Alacak Yorumu

Vergi idaresi, yurt dışı ticari alacaklara ilişkin olarak şüpheli alacak karşılığı ayrılabilmesi için, alacağın mutlaka borçlunun bulunduğu ülkede dava veya icra takibine konu olması gerektiği yönünde görüş bildirmektedir. Bu yaklaşım çeşitli özelgelerle somutlaşmış ve uygulamada yerleşik hale gelmiştir.

İstanbul Vergi Dairesi Başkanlığı Özelgesi (21.06.2012)

Tarih: 21/06/2012
Sayı: B.07.1.GİB.4.34.19.02-105[323-2012/VUK-1-]-1942

“…Yurt dışından olan alacakların şüpheli hale geldiğinin ispatlanabilmesi için ticari iş yapılan firmanın mukim olduğu ülkenin mahkemelerinde dava açılması veya icra takibinde bulunulması gerekmektedir.…”

Bu özelgede, Türkiye’de dava açılması yeterli görülmemiş; yabancı ülke mahkemelerinde takip şart koşulmuştur.

Ankara Vergi Dairesi Başkanlığı Özelgesi (28.04.2014)

Tarih: 28/04/2014
Sayı: 77058783-105-110

“…Yurt dışından olan alacaklarınız için iş yaptığınız firmanın mukim olduğu ülkenin mahkemelerinde dava açılması veya ilgili ülkenin icra mevzuatı uyarınca icra takibine başlanılması halinde alacağın Vergi Usul Kanununun 323 üncü maddesine göre şüpheli hale geldiği kabul edilebilecek olup…”

Her iki özelge de idarenin yaklaşımını net biçimde ortaya koymaktadır:
Türkiye’de dava açılması tek başına yeterli sayılmamakta, ilgili ülke mevzuatına göre dava veya icra süreci aranmakta; aksi halde karşılık ayrılmasına izin verilmemektedir.

Yargının Yurt Dışı Alacaklara Yaklaşımı

Vergi idaresi, yurt dışı alacaklar için ilgili ülkede dava açılmasını zorunlu görse de, yargı organları bu konuda daha esnek ve gerçekçi bir yaklaşım sergilemektedir. Danıştay ve vergi mahkemeleri, belirli şartlar altında Türkiye’de açılan davaları yeterli kabul ederek, şüpheli alacak karşılığı ayrılabileceğine hükmetmiştir.

Danıştay 4. Dairesi – 27.05.2010 Tarihli Karar

E:2008/399 – K:2010/3271

“…Para borcu olması nedeniyle Borçlar Kanunu’nun 73. maddesi uyarınca ifa yerinin alacaklının ikametgahı olduğu, dolayısıyla İstanbul icra dairelerinin de yetkili olduğu, bu durumda da ilgili icra takibinin şüpheli alacak karşılığı ayrılmasına engel teşkil etmediği…”

Bu karar, Türkiye’de alacaklının ikametgahına göre açılan icra takibinin geçerli sayılabileceğini, dolayısıyla şüpheli alacak karşılığının hukuka uygun olduğunu ifade etmektedir.

Danıştay 4. Dairesi – 28.12.2015 Tarihli Karar

E:2011/5130 – K:2015/10182

“…Karaman Asliye Hukuk Mahkemesi’nde açılan davalar devam etmekte olup yetkisizlik/görevsizlik kararı verilmemiştir. Bu nedenle ilgili dönemde tahsil edilemeyen alacaklar için ayrılan şüpheli alacak karşılığında hukuka aykırılık bulunmamaktadır…”

Kararda dikkat çeken bir diğer nokta da şudur:

“…Sırf gider yazabilmek için şeklen dava açıldığına dair herhangi bir tespit yapılmadığı sürece, Türkiye’de açılan davaların geçerli olduğu…”

Yani dava sadece şeklen açılmamış ve gerçek bir tahsil sürecinin parçasıysa, Türkiye’de açılmış olması yeterlidir.

Yurt Dışı Şüpheli Alacaklar Açısından Değerlendirme ve Sonuç

Yurt dışı alacaklar için şüpheli ticari alacak karşılığı ayrılması, Türkiye’de faaliyet gösteren şirketlerin sık karşılaştığı ancak uygulamada belirsizlik içeren konulardan biridir. Vergi Usul Kanunu’nun 323. maddesi açık şekilde “dava veya icra safhasında bulunan alacaklar” için karşılık ayrılmasına izin verirken, alacağın yurt dışı kaynaklı olması durumunda hangi yargı yerinde dava açılması gerektiği hususunda açık bir hüküm yer almamaktadır.

Vergi idaresi, verdiği özelgelerde daima alacağın ilgili ülkede dava veya icra takibine konu edilmesini şart koşmakta; Türkiye’de açılan davaları yetersiz görmektedir. Ancak bu yaklaşım, 5718 sayılı Milletlerarası Özel Hukuk ve Usul Hukuku Hakkında Kanun’un:

  • 24/4. maddesinde belirtilen “en sıkı ilişkili hukuk” ilkesi,
  • 40. maddesinde düzenlenen milletlerarası yetki,
  • 50. maddesindeki tanıma ve tenfiz hükümleri

gibi uluslararası özel hukuk düzenlemeleriyle çelişmektedir.

Yargının Tutumu: İçtihatlarla Netleşen Esneklik

Danıştay kararları, tarafların açıkça hukuk seçimi yapmadığı durumlarda karakteristik edim borçlusunun Türkiye’de olması, ifa yerinin Türkiye sayılması ve mahkemelerin yetkisizlik kararı vermemesi halinde Türkiye’de dava açılmasını geçerli kabul etmektedir.

Bu durumda, davanın Türkiye’de açılması halinde:

  • Alacak şüpheli hale gelir,
  • Karşılık ayrılabilir,
  • Ancak daha sonra verilen kararın ilgili ülkede tanınması veya tenfiz edilmesi gerekir. Aksi takdirde takip süreci eksik kalacağından VUK 323 ruhuna aykırılık doğar.

Sonuç

Yurt dışı ticari alacaklar için şüpheli alacak karşılığı ayırmanın mutlak olarak ilgili ülkede dava açılması koşuluna bağlanması hukuken zorunlu değildir. 5718 sayılı Kanun’un getirdiği hükümler ve yargı kararları ışığında, belirli şartlar altında Türkiye’de açılan davalar da yeterli kabul edilebilir.

Ancak bu noktada dikkat edilmesi gereken en önemli husus:

Alacağın ciddi biçimde takip edilmesi ve kararın ilgili ülkede tanınması veya tenfiz edilmesi gerektiğidir.

Bu nedenle mükelleflerin:

  • Sözleşmelerde uygulanacak hukuku açıkça belirtmeleri,
  • Türkiye’de dava açmadan önce karakteristik edim ve ifa yerini doğru analiz etmeleri,
  • Şekli başvurudan kaçınarak, gerçekten tahsil süreci yürütmeleri

büyük önem taşır.

Vergi idaresinin ise uygulamada 5718 sayılı Kanun’u dikkate alarak görüşlerini güncellemesi gerektiği açıktır.

Bu konuda şirketinize özel bir değerlendirme ya da uygulamalı destek almak isterseniz, buradan iletişime geçebilirsiniz.

Yurt dışı alacakların şüpheli hale gelmesi gibi vergisel teknik yorumlar içeren konularla ilgileniyorsanız, damga vergisi matrahının tespitinde KDV ve diğer vergilerin dikkate alınıp alınamayacağına dair hukuki değerlendirmemize de göz atmanızı öneririz:

🔗 Damga Vergisi Matrahında KDV ve Diğer Vergilerin Hukuki Değerlendirmesi

Kaynakça